İş Bulmayı ve İş Yapmayı En Çok Zorlaştıranlar "Meslekler Hiyerarşisi" ve "İşi Küçümsemek"
İş bulamamanın en büyük sebeplerinden biri "iş beğenmemek". Bunun altında yatan sebep ise "meslekler hiyerarşisi" yani bir mesleğin veya bir işin diğerinden üstün olduğunu düşünmek ve alt statüde gördüğü işleri küçümsemek, kendine layık görmemek.
Ekonomik kalkınmamızın önündeki önemli engellerden biri olan "meslekler hiyerarşisi ve statü bağımlılığı" tam bir Arap - Ortadoğu kültürünün ürünü.
1990'ların başında çalıştığım firmanın Kanada'lı bir ortağı vardı. Çok büyük bir firma. Bu uluslararası büyük firmanın sahibinin karısı, o firmadaki bir işçinin çocuk bakıcısı. Daha iyi anlaşılması için şöyle anlatayım. Siz çok büyük uluslararası bir firmanın ve fabrikanın sahibisiniz. Ama eşiniz sizin fabrika işçilerinden birinin çocuk bakıcısı.
Hollanda'da büyük bir firmada çalıştığınızı düşünün. Firma'nın genel müdürü kahve otomatından kendisine bir kahve alıyor. Siz de masanızda çalışıyorsunuz. Genel müdüre "kalkmışken bana da bir tane alır mısın?" diyebilirsin ve bu hiç yadırganmaz. Sen gel de Türkiye'deki genel müdürüne bunu söyle. "Kalkmışken" sana neler yapacağını görürsün.
Türkiye'de bazı kompleksli firmalar, asansörü sadece yöneticilerin kullanımına sunar. Normal bir işçi asansörü kullanamaz. Alt düzey beyaz yakalı da kullanamaz. Asansör kullanmayı dahi statü sembolüne dönüştüren köhne zihniyet. Bazı firmalarda iki asansör bulunur. İşçi ve alt düzey beyaz yakalı asansörü ayrı, yönetici asansörü ayrı. Kimi firmalarda bina girişleri bile farklı yerdedir. Normal çalışanlar yöneticilerin girip çıktığı kapıdan giremezler.
İşte bu aptalca ortaçağ zihniyeti iş arayan insanlarda da bazı işleri kendine yakıştıramama ve kendine yakışacak iş bulana kadar evde oturmayı getiriyor. İş bulamayınca da insanların hem psikolojisi hem de sosyal ve aile hayatı bozuluyor.
Her gün sokağınızı süpüren temizlik işçisinin adını biliyor musunuz? Okulda her gün gördüğünüz müstahdemin adı neydi? Muhtemelen merak bile etmemişsinizdir. Halbuki kendi ismi, duyduğunda insana en iyi gelen sözcüktür. O temizlik işçisine bir gün "Günaydın" deyin havadan sudan bir sohbet açıp bu vesileyle adını öğrenin. Ertesi gün ona adıyla hitap edin. "Günaydın Şeref abi, bugün de sayende sokak tertemiz. İyi ki varsın" deyin bakın nasıl mutlu olacaktır. Pazardan alışveriş yaptığınız tezgahtaki satıcının, marketteki kasiyerin, mahalle bakkalınızın, kasabınızın, sokağın başında nohutlu pilav satan adamın adını öğrenin, selam verin, adıyla hitap edip hayırlı işler dileyin. Bunu herkes yaptığında bakın dünya nasıl değişecek.
Çalışmak Ayıp Değil Boş Oturmak Ayıp
Alın teriyle yapılan her iş kutsaldır. Dürüstçe emek verilerek yapılan her iş aynı derecede saygıyı hak eder. Hiçbir işin diğerine üstünlüğü yoktur. Siz kimsenin hangi işi sevdiğini ve neden o işi yaptığını bilemezsiniz.
Tıp fakültesinden çok iyi derece ile mezun olan bir arkadaşım var. Anne babası doktor olduğu için o bölümü bitirdi. Önce klinik açtılar. Sonra "hayır ben doktorluk yapmak istemiyorum" dedi ve kendisi gibi doktor olan abisiyle birlikte spor salonu açtılar. İkisi de doktorluk yapmıyor. Hem sevdikleri bir sporu yapıyorlar hem de o spordan para kazanıyorlar.
Holding sahiplerinin, büyük spor kulübü başkanlarının bile soruşturma esnasında karşısında titrediği çok yetkili bir savcı arkadaşım var. Emekliliğinde yine hukukçu olarak ya avukatlık veya danışmanlık yapacağını sanıyordum. Kendisine sorduğumda "Hayır" dedi "Emeklilikte hukuk mesleğinde olmak istemiyorum. Ben elektronik aletleri tamir etmeyi seviyorum. Ufak bir dükkan açacağım ve eski radyoları TV'leri tamir edeceğim." Ne kadar güzel değil mi? İnsanlar hangi işte mutlu olacaklarsa o işi yapmalılar. Belki sizin evdeki elektrik süpürgesini tamire götürdüğünüz adam eski bir savcı veya kaymakam. Ne güzel olur öyle bir ülkede yaşamak. Bu arada büyük bir medya şirketinin pazarlama direktörü olan arkadaşım da ileride Ayvalık'ta çerezci açmayı planlıyor. Savcı veya elektronik tamircisi. Medya direktörü veya kuruyemişçi. Aynı adamlar. Var mı birbirine bir üstünlük?
Polis memuru olan babam meslekteki son yıllarını Kaymakam'ın koruma polisi olarak geçirmişti. Kaymakamın forsuna bakıp babamın da isteğiyle Siyasal Bilgiler Fakültesini yazmış ve Kamu yönetimi bölümünden mezun olmuştum. O bölüme girme nedenim Kaymakam ve ileride Vali olmakken mezun olunca vazgeçip sınavına bile girmedim. Ben ticaret yapmayı seviyordum ve daha üniversitenin ilk yıllarından itibaren bir şeyler alıp satmaya başlamıştım. Eski maliye bakanlarından Naci Ağbal bizim okul bizim dönemden, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş da bizim okul bizim dönem. İlk sivil Orgeneral'imiz olan Ali Fidan da öyle. Okul ve sınıf arkadaşlarımızdan sayısız üst düzey bürokrat var. Ben ise iş yerimin stüdyosunda ürün fotoğrafları çekiyorum. Web siteleri tasarlıyorum ve programlıyorum. Türkiye'de ürünler yaptırıp yurt dışına satmaya çalışıyorum. Ne var bunda? Kimin kimden eksikliği var.
Birkaç tane kartvizitim var. Hem e-ticaret siteleri işletiyorum hem de ajans hizmeti veriyorum. Ajans işlerinde de ürün fotoğrafı işleri oluyor. O müşteriler beni fotoğrafçı olarak tanıyor. Dikkat ettim de fotoğrafçı kimliğimle tanıyanların saygı eşiği düşükken "
Egesoy Grup" kimliğimle tanıyanların saygı eşiği epeyce yüksek. Yani "Fotoğrafçı" Samet'e saygı az "İş Adamı" olana saygı yüksek. Çünkü toplum olarak maalesef bu meslekler hiyerarşisine teslim olmuşuz ama bundan çıkmamız gerek.
Bu aptal kapitalist sistemin çarklarının dönebilmesi için insanlar farklılaştırıldı ve sınıflandırıldı.
- "Biz A Plus müşteriye hitap ediyoruz."
- "Bizim hedef kitlemiz A ve B gurubu. C grubu yok denecek kadar az." diye hava basan liboşlar doldu. İnsanlar insan değil mal satılabilecek objeler olarak görülüyor. İnsanlar gelir seviyelerine göre, mesleklerine göre, altındaki arabanın, taktığı kol saatinin markasına göre saygı görür oldular. Durum böyle olunca insanlar önemli olduklarını göstermek ve saygı görebilmek için türlü türlü komik hallere girdiler.
İstoç'ta işyeri kiralamak için bir emlak ofisine gitmiştim. Ofisin sahibi iki ortak. Başkası da çalışmıyor. Birinin kartvizitinde "CEO" diğerinde ise "Yönetim Kurulu Başkanı" yazıyor 😂 Daha yeni işe giren bir genç kartvizitinde "Direktör", "Koordinatör" yazsın istiyor. Bankacılık sisteminde kariyer basamakları memur, analist, yetkili, yönetmen, müdür yardımcısı, müdür, bölge müdür yardımcısı, bölge müdürü, genel müdür yardımcısı, genel müdür diye gidiyor. Sonuna bir de "Mareşal" ekleyin de tam askeriye gibi olsun be mübarekler.
Bazı meslekler var ki nerde olurlarsa olsunlar isimlerinin başında ünvan kullanıyorlar. Mesela Profesörler. Lüzumlu lüzumsuz her yerde unvan kullanırlar. Zaten son yıllarda apartmandan bozma üniversiteler çoğalınca bunlara akademik kadro yetiştirebilmek için ulufe dağıtır gibi profesör ünvanları dağıtıldı. Adam bizim siteden sipariş veriyor. İsim kısmında profesör yazıyor. "Çocuklar bu adam profesörmüş, kargo paketini daha güzel yapın tamam mı." Bir de Doktor, Avukat, Yüksek Mühendisler bunu çok yapıyor. Adamın apartmanında zilde "Yük. Müh. Ahmet Dönmez" yazıyor mesela. Bunlar acaba saygı uyandırmak yerine gülünç duruma düştüklerini göremiyorlar mı?
Sen profesörsün, bizim Ramazan usta ise oto tamircisi. Benim araba bozulunca o Ramazan usta bana nasıl "Ordinaryüs Profesör" gibi "Dekan" ve hatta "Rektör" gibi geliyor birliyor musun :) Arabam bozulunca senin profesörlüğün benim Ramazan ustamın yanında kaç yazar.
Sevgili okurlarım bunları neden yazıyorum. Bu yazı dizim işsizlikle ilgili. Pek çok kişi kendi alanında iş arıyor ama bulamıyor. Bulabildiği işleri beğenmiyor. Kendisi girişimci olarak küçük de olsa bir iş kurmayı kendine yediremiyor. Bunda toplumdaki meslekler hiyerarşisi algısının büyük payı var.
Daha önceki yazımda aylarca işsiz olup, her gün bilgisayarı açıp kariyer sitelerinden iş bakan ama başvurularına hiç olumlu cevap alamamaktan şikayetçi bir arkadaş "sonunda sokağın başında midye satmaya başlayacağım" diyordu. Başla be kardeşim. Sokakta midye satan adamın diğer mesleklerden ne farkı var. Sadece yapılan iş farklıdır. Statü açısından ve saygı açısından hiçbir meslek diğerinden üstün veya alçak değildir.
Adama "Simit sat" desen beğenmez ama "Simit sarayında müdür ol" desen sevinir. "Ufak bir yer tut kanatçı aç" desen küçümser ama "KFC'de şef ol" desen sevinir. Halbuki yapılan iş aynı. Simit Sarayı'nda Müdür olsan da simit satıyorsun arabada simit satsan da. KFC'de de tavuk kızartıp satıyorsun kendi kanatçı dükkanında da. Nedir bu dandik kariyer özentisi. Önce arabada simit satmaya başlarsın sonra bakmışsın kendi simit sarayını kurmuşsun. Arabada simit satmayı niye küçümsüyorsun?
İş bulamayan ama sepette midye dolma satmayı da küçümseyen varsa şu gerçek yaşam hikayelerini okumanız fikrinizi değiştirebilir.
Ahmet, daha 7 yaşındayken Şişhane'deki bir ilkokulun önünde midye satmaya başladı. 12 yaşına geldiğinde Sıraselviler'de eski Kemancı Bar'ın önünde tezgahta anne babasının yaptığı midyeleri satıyordu. Daha sonra mutfağa o da girdi. Babası ile birlikte tekerlekli tezgahta midye dolma satıyorlardı. Gece 24 olunca babası işi bırakıyor, o ancak babasının arabasında kalan midyeleri de satıp bitirdikten sonra eve gidebiliyordu. Birkaç saat uyuyabiliyor, sonra midye dolma yapmak için erkenden kalkıp, yine işinin başına geçiyordu. Parasız günlerinde çok ağır bir hastalık geçiren evladının hastane masraflarını ödeyebilmek için bir sosyal yardımlaşma derneğinden yardım almak zorunda kalmıştı. Bir zaman sonra Çiçek pasajında bir dükkanı devraldı. İşlerini daha da büyüttü ve Beşiktaş'ta şimdiki yerine geçti.
Midyeci Ahmet oldu, marka oldu, şubeleri oldu, günde 70,000 midye satar oldu.
Küçük Cüneyt çok fakir bir ailenin çocuğuydu. 10 kardeşten 5'i sağ kalmıştı. İstanbul'a geldiklerinde bir gecekonduya yerleştiler. Baba, apartman görevlisi olarak işe başladı. Cüneyt'in okulda her ihtiyacı ancak yardımlarla karşılanıyordu. Öyle ki bir önlüğü dahi yoktu. Ailesine yardımcı olmak için bir kasap dükkanında çırak olarak işe başladı. Dükkan temizledi, gelene gidene çay yaptı. Orada kasaplığı öğrendi, et işini sevdi. Et işlemek onun hem mesleği hem tutkusu oldu. Etin ustası oldu. Türkiye’de, Moskova’da, Dubai’de, Katar’da, Londra’da yüzlerce kişi Cüneyt’in tezgahından geçti ve büyüdü. Adı Cüneyt Asan'dı. Yıllar geçti
Günaydın Kasap oldu, üretim çiftlikleri kurdu, Günaydın Kasap onlarca şubesi olan büyük bir zincir ve marka oldu. Şimdi 2500 kişiye iş veriyor.
Yusuf, Bursa'nın Kızılhisar Köyü’nde köy kıraathanesinde ticaret hayatına başladı. Çalışma hayatını ve emek vermeyi ilk burada öğrenen Yusuf Akkaş, artık kendi işini yapmak istiyordu. İlk dükkanını 1996 yılında kendi imkanlarıyla İznik’te açtı. Bu dükkan sadece 4 masası olan küçük bir köfteciydi. Kısa bir zaman içinde köftenin lezzeti ile dükkan dolup taşmaya başlamıştı. Takvimler 1998 yılını gösterdiğinde 600 kişi kapasiteli Köfteci Yusuf’un temellerini İznik’te atmaya başladı. Köftesinin namı öyle yayılmıştı ki müşteriler bu dükkana da sığmaz olmuştu. Artan talebe cevap vermek için çok kısa süre sonra ikinci şubesini Orhangazi’de, üçüncü şubesini de Yalova yolunda açtı. Artık köftenin tadı il dışına yayılmaya başlamıştı. Yusuf, artık daha çok büyümeli ve daha çok çalışmalıydı. Öyle de yaptı. Bugün 46 şubenin sahibi olan Yusuf Akkaş, "
Köfteci Yusuf" markasıyla misafirlerini memnun ederek büyümeye ve gelişmeye devam ediyor. Doğrudan veya dolaylı olarak 5000'in üzerinde insana iş sağlıyor.
Bir mesleği küçümsemeden önce aşağıdaki peygamber mesleklerini akla getirmekte fayda var.
Hz. Muhammed küçük yaşlarda çobanlık yapmış, daha sonra ticaretle uğraşmıştı.
Hz. İsa, Hz. Zekeriya ve Hz. Nuh Marangozdu,
Üzeyr bahçıvandı,
Yunus balıkçıydı,
Yusuf saatçiydi,
İlyas dokumacıydı,
Yakub, Musa ve İshak çobandı,
İdris terziydi,
İsmail avcıydı,
Salih deve yetiştiricisiydi,
İbrahim Halep'te sütçüydü.
Allah insanları mesleklerine göre derecelendirmiyorken sana ne oluyor.
Sevgili dostlar. Gördüğünüz gibi hangi işi yaptığınızın bir önemi yok. Başlangıçta tabi ki küçük olacaksınız. Zorluklarla karşılaşacaksınız. Ben küçükleri ezen büyük sermayeyi sevmiyorum. "Kendini sevicilik, sermaye sevicilik" olarak adlandırdığım kapitalizmi de sevmiyorum. Küçük girişimciler için yapabileceğim ne varsa yapmak isterim. Küçük girişimci olarak neler yapabilirsiniz, hangi zorluklarla karşılaşırsınız ve bunları nasıl çözersiniz? Nasıl müşteri bulabilirsiniz? El ele vererek neler yapılabilir? Küçük işletmeleri nasıl büyütürüz ve onları da yatırım yapacak, istihdam yaratacak hale getirip ülkemizi nasıl kalkındırırız? Rutin işlerimin dışında kalan bütün zamanımda bu meselelere kafa yormaya başladım. "
Evden çalışanlar için ücretsiz seri ilan servisi" ve "
evde üretilen ürünler için ücretsiz ve komisyonsuz mağaza hizmeti" bu kapsamdaki çalışmalarımdan. İnşallah devamı da gelecek.
Hep birlikte nasıl kalkınırız? Bir iş kurmak ve işinizi büyütmek nasıl mümkün olabilir? Bu konulardaki yazılarımdan haberdar olmak için aşağıdaki formdan mail listesine kaydolabilir, Facebook, LinkedIn veya Twitter hesaplarımdan takipçi olabilirsiniz. Yeni blog yazılarım oldukça bu hesaplarımda ve mail ile haber veriyorum.
Yaşam enerjiniz yüksek olsun.
Sevgiyle kalın, moralinizi bozmayın.