Efsane yönetici Lee Iacocca´da bunu teyid ediyor. Bütün Bu Liderler Nereye Gitti? adlı kitabında, bugün Amerikan halkının %70´ine göre ekonomik krizlerinin baş sorumlusunun büyük işletmeler olduğunu belirtiyor. Ben bunu hep söylüyordum da, Iacocca söyleyince sanırım daha çok inanırlar.
Büyük işletmelerin küçükleri ezmesi veya işlerini büyüklere satmak zorunda bırakması, piyasaların teker teker büyük işletmelerin eline geçmesi hem siyasi otoritenin hem de KOBİ dediğimiz küçük ve orta boy işletmelerin önemle üzerinde durması gereken bir konuyken, hiçbir şey olmuyormuş gibi ne kadar rahat davranıyorlar.
Maalesef bizde öngörü diye, geçmişe ve bugüne bakıp geleceği tahmin etme diye bir alışkanlık yok. Herkes bugünün peşinde, kimse geleceğe çok fazla kafa yormuyor. Dolayısıyla insanlar bir şeyleri fark ettiklerinde ve eyleme geçtiklerinde çok geç kalınmış oluyor.
1994 krizini hatırlar mısınız? Sonrasında 1999 da öncü sarsıntıların başladığı ve 2001 de ise tabiri yerindeyse 9 şiddetinde sarsıldığımızı sanırım hatırlarsınız. Bu krizin 2002 sonlarında ancak düzelebildiğini ve 2008 de ise yine büyük bir kriz yaşadığımızı biliyorsunuz. Yıl 2012, yazılıp çizilmiyor ancak yine ekonomik krizdeyiz. Biz İSTOÇ´tayız. Esnaf kan ağlıyor. Herkes birbirine, "Bizde bir şey yok, sizde satış var mı" diye soruyor. Öğle yemeğinde esnaf lokantalarına gidiyorum, masalarda konuşulan konular satışların düşüklüğü ve kriz. Ne oldu? 2008 den bu güne kaç yıl geçti? Yarın bu düzelse, 4 sene içinde gene bir kriz bekleyin derim.
Ne oluyor? Ekonomik krizlerin arası açılmıyor, aksine sıklaşıyor. Üstelik bir yerde bitse diğer yerde başlıyor. Rusya krizi, Asya krizi, Avrupa krizi gibi. İzlanda satışa çıkmıştı, Yunanistan yardım alamasa iflasta. Arjantin´de insanların aç kalmamak için büyük mağazaları yağmaladığını hatırlatmak isterim. Her yerde işsizlik çığ gibi büyüyor.
İnsanlara çalışacakları iş veremezseniz psikolojileri bozulur, saldırgan olurlar, birbirlerine saldırmaya başlarlar. Askerlik yapanlar bilirler, askere yağmurlu havada çiçek sulatırlar. Neden? Asker bir şeyle meşgul olmazsa cıngar çıkar, ya birbiriyle kavga eder veya başka türlü sorunlar çıkarırlar diye.
Küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ) ekonominin ve sosyal refahın, sosyal barışın en büyük dinamiğidir. Ancak uygulanan yanlış siyasi ve ekonomik politikalar KOBİ´leri bitirme yönündedir.
KOBİ dediğimiz küçük ve orta boy işletme sahipleri, kendilerini ve ailelerini geçindirir, devlete yük olmaz. Yanında da 3-5-10 neyse, personel çalıştırır ve onlara da iş ve aş sağlar. Bence eli öpülesi insanlardır. Bunu yapmasa ne yapacak? Devlete gidecek bana iş ver diyecek. Türkiye yıllarca işsizliği böyle çözmeye çalışmadı mı? Oy uğruna devlet memuru kadroları şişirildi. 3 kişiyle yapılacak işe 30 kişi aldılar. Bu mudur çözüm?
Biliyorsunuz gizli işsizlik denilen bir şey vardır. Nedir gizli işsizlik? Devlet dairelerinde olduğu gibi, o adamın işi var gözükür ancak, adamı o işten alsanız dahi o iş tıkır tıkır yürür. Yani aslında o adam o işte hiçbir değer yaratmıyordur. Türkiye on yıllar boyunca işsizlik sorununu gizli işsizler yaratarak çözmeye çalışmış ve sonuçta az gelişmiş bir ülke olarak kalmıştır.
Özal dönemi bunda bir dönüm noktası olmuştur. Artık ekonomi, üretim, sanayi, ticaret, hizmet, turizm, tekstil terimleri ile yaşayan bir Türkiye ortaya çıkmaya başlamıştır. Kendisini rahmetle ve şükranla anıyorum.
Capital dergisi alıyorum. Bu sayısında hepsiburada´nın genel müdürü Yenal Gökyıldırım diyor ki. Artık e-ticarette küçüklerin devri bitti. Ya kapatacaklar veya büyüklerin himayesine girecekler. Eski yazılarımdan Vatan Bilgisayar ile ilgili olanı okuyanlar hatırlarlar. Ne diyordu Hasan Vatan? Küçük bilgisayarcılar kapatsınlar, gelsinler bizim reyonlarda onlara iş verelim.
Rekabet hukuku ile ilgili yazımda Doç. Dr. Kerem Sanlı ile röportaj yapmıştım. Ne diyordu hocamız? Bu bir endüstri devrimi. Küçük işletmeler yok oluyor, o piyasa büyükler üzerinden gitmeye başlıyor. Örnek mi? Bakkalların yerini süper marketlerin alması, süper marketlerin yerini hiper marketlerin alması gibi.
Tüketici elektroniği piyasasında eskiden sokaklarımızdaki bilgisayarcıların yerini şimdi Teknosa, Vatan, Bimeks gibi kuruluşlar aldı. Artık evimizin ihtiyacını bakkaldan marketten değil Carrefour´dan, Migrostan veya BİM´den alıyoruz. Mahallemizdeki nalbura gitmiyoruz da Bauhaus´a, Koçtaş´a gidiyoruz.
Tüketici olarak on binlerce ürünü bir arada bulmaktan ve ucuza almaktan memnunuz. Ancak düşünmediğimiz bir şey var. Yarın ne olacak? Nereden para kazanacaksınız da orada harcayacaksınız?
Eşiniz Carrefour´dan alışveriş yapmaktan memnun. Ama siz bu büyükler yüzünden iş yapamaz hale geldiyseniz, yarın eşinize ev için gerekli parayı veremeyeceksiniz. İşte bu düşünülmesi gereken en önemli husustur. BİM´den ucuza almak iyi de, yarın BİM´den ekmek alacak parayı bulamamak ta var. Bakkal BİM yüzünden kapansın, bilgisayarcı Vatan yüzünden kapatsın, nalbur Koçtaş yüzünden kapatsın, üretici Çin malları yüzünden kapatsın. Nereye varacak bunun sonu?
Büyük hipermarketlerin şehir dışına çıkartılması konuşuluyordu. Olmadı. Çünkü büyüklerin lobi faaliyetleri bunu engelledi. Bizim ev İstanbul Şirinevler´deydi. Oradan geçenler E-5 üzerindeki dev Carrefour´u bilirler. Bırakın Carerrefour gibi büyüklerin şehir dışına çıkartılmasını, Carefour daha çok iş yapabilsin diye Şirinevler´de oraya giden 10 tane yol açtılar, çevre düzenlemesi yaptılar.
Peki büyükler memnun mu? Pazar paylarını büyütmek ve büyük olmak uğruna hepsi ciroya oynuyorlar. Neredeyse aldıkları fiyata mal satıyorlar. Koç grubu Migrosu satıyor. Rahmi Koç´u dinliyorum. Neden satıyorsunuz diye soruyorlar. Diyor ki "şu kadar milyar dolar ciro var, ama milyon dolar bile kar yok." Capital´in bu sayısında Sabancı Grubu´nun perakendeden sorumlu başkanı Haluk Dinçer´i okuyorum. Malum CarrefourSA´da Sabancı ortak. Carrefour´dan çıkacak mısınız diye soruyorlar. Diyor ki. "Carrafour´da ne yapacağımız belli değil. Şirketin 2011 performansı beklentilerimizin altında." Belli ki gidişattan memnun değiller.
Bizim sektörde en büyüğüm diye kasım kasım kasılan hepsiburada.com korkunç satış yapıyor, korkunç cirolar yapıyor. Her yerde ciroları ile öğünüyorlar. Daha bir tek kere ne kadar kar ettiklerini söylediklerini görmedim. Ortada kar falan olduğunu da sanmıyorum. Zırt pırt genel müdür değiştirmelerinden de aslında işlerin istedikleri gibi gitmediğini anlıyorum.
Bunun sonuçları ne olacak? Bunu da bir sonraki yazımda yazacağım. Lütfen görüşlerinizi yorum yazarak veya iletişim bölümünden mail atarak siz de bana yazın. Bloğum sizlere de açık.
Sonraki yazıda devam ederiz. Sonraki yazının başlığı şöyle olacak.
Böyle Giderse, Gelecekte Uçan Kelleler Büyük İşadamlarının Olacak
(Fransız ihtilalinde yoksul halk ayaklanmış ve soyluların kelleleri gitmişti ya, buna atıfta bulunarak.)
Konu Resmi İçin Teşekkür (Thanks For The Image): Gerhard Gellinger on Pixabay
Seyahat 08.11.2021 1576
Pastırma yazının yaşandığı sıcak ve güzel bir sonbahar gününde kasım ayının ilk hafta sonu gittik Aynalıkavak Kasrı'na. İyi ki gitmişiz. Siz de bu yazıyı okuyup resimleri görünce hak vereceksiniz. Haliç kıyısında koru içerisinde XVIII. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri sizi bekliyor. Bahçesinde demli çayınızı yudumlarken tarihte bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?
E-ticaret 15.03.2011 5997
6 Mart 2011 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 27866 sayılı Mesafeli Sözleşmelere Dair Yönetmeliği Türkiye’de e-ticareti yapılamaz hale getiren, ticareti tamamen ciddiyetsiz kılan, e-ticaret firmalarını tamamen tüketicinin insafına terk eden ve kamu vicdanına aykırı acilen düzeltilmesi gereken maddelerle doludur
E-ticaret 03.10.2012 5682
Mesafeli satışlarda cayma hakkını 14 güne çıkartan, yeni Tüketici yasa tasarısına karşı eleştirilerimi, istek ve önerilerimi sadece blogta yazmakla yetinmedim. Yasa teklifini hazırlayan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı´na doğrudan, Sn. Bakan Hayati Yazıcı´ya hitaben de gönderdim. Bakanlıktan cevap geldi