Oldukça Ağır Geçen Covid 19 Sürecinde ve Hastanede Yaşadıklarım Size de Işık Tutabilir
Virüsü Nasıl Kaptım? Virüsten kaçışımız var mı?
Corona virüsünün ülkemizde ilk görüldüğü 2020 Mart'ından bugüne kadar 1.5 yılı aşkın sürede virüsten kaçmayı başarmıştık. Ailemde de kimse virüse yakalanmamıştı. Her zaman maske ve mesafeye dikkat eder, temizliğe azami önem verirdik. Hele ben iyice izole yaşıyordum. Her sabah evimin önünden kendi aracımla ofisime gidiyor, toplu ulaşım kullanmıyor, ofisimde de tek olarak çalışıyordum. Gerekmiyorsa ofise bile gitmeden evden çalışıyordum. İşim gereği de pek bir kimseyi gördüğüm yoktu. Bütün işleri online yürütebiliyordum. Pazara gideceksem (pazar zaten evimin önünde kuruluyor) sabah erken saatleri tercih ediyor ve kalabalık saatlerden uzak duruyordum. Market alışverişlerinde de aynı şekilde en tenha saatleri tercih ederdim. Toplu ulaşım kullanmadığımdan, insanlarla bir arada çalışmadığımdan oldukça izole bir hayatım vardı. Eşim de öğretmen olduğundan geçen yılı online eğitimle evde geçirmişti. Yazları ise kayınpederin yazlığında geçirirlerdi ve haftalarca onları dahi görmezdim. Hani deseniz "bu adamın virüs kapma ihtimali o kadar zayıf ki kimden nerden kapacak?" haklı sayılırdınız. Ta ki 2021'in Eylül ayına kadar.
Oğlumun okulu normal açılıştan 15 gün erken başladı ve İstanbul'a döndüler. Ben her sabah onu arabamla okuluna bırakıyor, oradan ofisime geçiyordum. Oğlum okulda arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle beraberdi ve okul dönüşü de toplu ulaşım kullanıp eve dönüyordu. İşte birinci risk. İkinci olarak öğretmen olan eşim de okulların açılmasıyla birlikte yüz yüze eğitime başlamıştı ve her biri 45-50 kişilik sınıflara girip çıkıyordu. Bu da ikinci risk.
Yaz ayları oldukça sıcak ve bunaltıcı geçmişti. Eylül ayında havalar biraz serinledi ama o kadar bunaltıcı sıcakları yaşayınca bir oh deyip biraz serin olsa da kapı pencereyi kapatmadık. İki hafta önceki cumartesi günü hava çok güzeldi. Bu güzel havada evde oturmak istemedik. Ajans işim için stüdyo ışık sistemleri bakmaya bir firmanın Karaköy'deki showroomuna gittik. Oradan da Ortaköy veya Emirgan yapar bir boğaz havası alırız diyorduk. Godox Showroom cumartesileri kapalıymış, bari hemen bitişiğindeki Fujifilm Showroom'undan uzun süredir merak ettiğim Fuji XT-4'ü ve orta format fotoğraf makinelerini test edeyim dedim. Showroom'un önü müsaitti ama gelen geçen trafik polislerinden tırsıp dörtlüleri yakarak içeri girdim. Çıkışta ne göreyim. Yıllardır değiştirmediğim için arabanın aküsü bitmiş ve çalışmıyor. Kimden akü takviye kablosu bulunur? Belki taksicilerden. Ama İstanbul taksicileri duracak da sana yardım edecek. O sırada yolcu indiren bir taksiciye yaklaşıp sordum "bakın benim aracın marşı basmıyor acaba sizde akü takviye kablosu bulunur mu" dedim. Suratıma bakıp kızgın bir ifadeyle "yokh" deyip gazladı. Neyse ki o sırada orada bir trafik polisi gördüm, durumu anlattım. Polis o civardan bir elektrikçinin telefon numarasını verdi. Hatta kendisi arayıp konuştu. Beş dakika sonra motosikletiyle oto elektrikçi geldi. Yanında getirdiği akü ve takviye kablosu ile saniye sürmeden arabayı çalıştırdı. Servis ücreti ne kadar mı? Tam 150 lira. Dedim ki "yolda kalmış adamı buldun fırsatçılık yapıyorsun". Sırıttı, lafımdan hiç utanmadı. Üzerimde sadece 100 lira nakit var üzeri için şimdi banka ATM'si buldurma bana dedim. Tamam deyip 100 lirayı alıp gitti. Ama aküyü değiştirmek gerekti. Eyüp'ün ilerisinde Alibeyköy'e gelmeden akücüler vardı. Eşim ve oğluma dedim ki biz dönelim, akü alalım sonra da tadımız kaçtı artık eve gidelim. Neyse, aküyü değiştirdik ama hava o kadar güzeldi ki çocukları eve götürmenin haksızlık olacağını düşündüm. Hadi Balat'a gidelim, hem evimize yakın hem de bugün Cumartesi olduğundan Balat antika ve sanat evlerinde güzel müzayedeler vardır izleriz dedim. Balat'ta meşhur bir işkembeci vardır. Kokoreç'i de bir numaradır ve oğlum bayılır. Karnımızı doyuralım diye oraya gittik. İçerisi kalabalık. Tüm masalar dolu. Millet yemek yiyor, tabi yemek sırasında kimsede maske yok. Bir masa boşaldı ve biz geçtik. Belki ilk hatamız kalabalık bir ortamda diğer insanlarla bir arada, sosyal mesafe ve maske kuralı olmadan yemek yemek olabilir. Yemeğimiz bitince oradan çıktık Fener - Balat güzergahında gezmeye başladık. Bir sanat evinde müzayede başlamıştı. İzleyelim dedik ve biz de içeri girip sandalyelere oturduk. Şimdi düşünüyorum da orada da herkes yan yana, dip dibe sandalyelerde. Kiminde maske var kiminde yok. Aptal kafam diyorum şimdi düşününce. Neden öyle bir yere bu salgın döneminde gidip oturursun ki. Bir kere müşterilerin çoğunda maske olmadığı gibi müzayedeyi sunan üç kişinin hiç birinde de maske yoktu. İnsanların arasında sürekli dolanıp ellerinde gösterdikleri eserlere "satıyoruuum saaattııım" diye bağırıp durdular. Onların ağızlarından çıkan ne oluyor? Cumartesiyi bu şekilde geçirdik. Düşünüyorum da virüs bana ya oğlum veya eşimden yani okuldan veya bu cumartesi günkü yerlerden geldi.
Pazartesi günü hafif bir bitkinlik hissettim. Oğlum bir grup öğrenciyle birlikte bir Tübitak projesine seçilmiş, bu nedenle her gün Üsküdar'a gitmesi gerekiyor. 5 gün sürecek bu proje için çocuğu götürüp getirebilmek adına eşim de izin aldı ve ben her sabah onları Eyüp'ten Üsküdar vapuruna bindiriyorum. Sonra da eve dönüyorum. O sabah eve döndüm ama üzerimde bir kırıklık var. Havalar serinledi, camı çerçeveyi açıp bırakıp evde şortla tişörtle oturursan böyle olur dedim kendi kendime. Hafif bir soğuk algınlığı gibi başladı her şey. Nane limon ve tarçın kabuklarıyla ballı bir bitki çayı hazırlayıp sıcak sıcak içeyim iyi gelir dedim. O günü öyle geçirdim.
Salı günü çocukları yine vapura bindirip eve döndüm. Tasarımını yaptığım bir web sitesinin işlerine devam ettim. Yanımda bitki çayım ve üzerimde yine kırıklık var. Hafiften de kas ağrısı, sırt ağrısı başladı ama önemli bir ağrı değildi. Çarşamba günü ise artık iş yapmak bile istemiyordum. Kesin soğuk aldım inşallah şiddetli bir gribe dönüşmez diyorum ama Covid aklıma bile gelmiyor. Eşim çocuğu Üsküdar'da okula bıraktıktan sonra o civarda Beylerbeyi, Kuzguncuk gibi güzel yerleri gezmek istemiş. Beni aradı, işin müsaitse sen de atlayıp gelsene gezeriz birlikte diye. "Hiç keyfim yok, sanırım soğuk aldım ben, düzeleyim de sonra gezeriz. Sen kendin gez bu günlük" dedim.
Geldik cuma gününe. Cuma günü Tübitak projesine katılan oğluma ve diğer öğrencilere sertifikaları verilecek ve Florya'daki Aqua Florya'da bu katılımcı öğrenciler için Akvaryum gezisi organize etmişler. Diğer öğrenciler Üsküdar'dan gelecek ama bizimki şimdi buradan Üsküdar'a gidip oradan tekrar gelmesin diye biz kendi arabamızla direkt olarak Florya'ya gidelim dedik. Öncesinde de yol üzerinde olan ofisime uğrayıp bir iki işimi halledeceğim. Önce ofise gittim ve birkaç küçük işi hallederken üzerime bir sıcaklık çöktü, sonrasında ter boşandı. Bir anda terden sırılsıklam oldum. Öyle ki kağıt havlularla vücudumu silmek durumunda kaldım. Sonra oğlumla beraber Florya'ya gittik. Üzerimden ani ter boşalmış ama ben halen Covid olabileceğimle ilgili aklıma bir şey getirmiyorum. Soğuk aldık ya tabii soğuk algınlığıdır. Ne cehaletmiş.
Akşamında Oğlum Ateşleniyor ve PCR Testlerimizi Yaptırıyoruz
Cuma saat 16:00 gibi Florya'da işimiz bitti eve döndük. O akşam oğlum ateşlendi, ayrıca boğazım ağrıyor diyor. Eşim "evde ateş düşürücü yok, gece ateşi düşmezse uğraşmamız zor olur Çapa'ya gidelim baktıralım nesi var hem sen de kendine bir baktır kaç gündür halsizim diyorsun" dedi. Toparlanıp Çapa hastanesine gittik. Ateş, halsizlik, boğaz ağrısı olunca hemen PCR testi istediler.
PCR Testinden İnsanları Korkutanlar Sizler Ne Aşağılık Mahluklarsınız
PCR testi ile ilgili internetteki yorumları gördünüz mü? Yok burnumdan beynime kadar çubuk sokuyorlar. Yok "Boğazımı delecekti". "Beynime kadar girdi gözlerimde yaşlar sel oldu". Bu şekilde abartılı ve korkutucu şeyler. Hani bunları okuyunca sanıyorsun ki kadınların örgü ördükleri şiş gibi bir şeyi alıp burnundan taa beynine kadar sokuyorlar. Halbuki minik bir çubukla boğazından ve burnundan sürüntü alıyor. Kulak çubuğu ile kulağını temizlemekten farkı yok. Ne acısı, ne ağrısı. Hissetmiyorsun bile. Burnuna bir şey sokarsan gözlerin yaşarır kardeşim bu da normaldir. Neyi abartıyorsun beynine kadar sokuyormuş. Adamın senin beyninle ne işi var? Siz böyle ahmakça abartılarınızla neye sebep olduğunuzu biliyor musunuz? Millet korkudan, PCR testinin canını yakacağını düşündüğünden bundan uzak duruyor, kaçıyor. Bilse ki kulak çubuğunu kulağına sokmaktan farkı yok, en ufak bir belirtide PCR testi yaptırmaya koşa koşa gidecek herkes. Neden korkutuyorsunuz insanları? İnsan hayatıyla oynadığınızın, ölümle sonuçlanabilecek gecikmelere sebep olabileceğinizin farkında mısınız? Sevgili dostlar, internette sosyal medyada böyle yalan yorumlardan geçilmiyor. Bunlara itibar etmeyin. En ufak belirtide gidip PCR testinizi yaptırın. Ne kadar erken pozitif olduğunuzu bilirseniz ve tedaviye başlarsanız o kadar kolay geçireceksiniz. Geciktiğiniz her an aleyhinize işliyor. Virüsün tedavisi mi var demeyin anlatacağım.
Çapa hastanesindeki PCR test kabinin önündeki sırada büyük bir çoğunluk korku içindeydi. Test yaptırırken canının yanacağına o kadar inanmışlar ki pek çok kişi gelmesi gereken süreyi bu nedenle geçirip, belirtiler artık iyice dayanılmaz olunca mecburen testin yolunu tutmuş. Bir kere daha altını çözerek söylüyorum dostlar. Testin acıttığı falan yok, en ufak bir soğuk algınlığı şüphenizde bile gidip testinizi mutlaka yaptırın. Benim gibi geç kalmayın.
Üçümüzün de PCR Test Sonuçları Pozitif Çıkıyor. Eşim de, ben de, oğlum da Covid'liyiz.
Cuma akşamı testlerimizi yaptırıp eve dönmüştük. Cumartesi sabah saatlerinde telefonum çaldı. Bir kadın sesi oğlumun adını vererek Covid testinin pozitif olduğunu ve onunla temas eden kişiler dahil kimsenin evden çıkmamasını istedi. Kendisine benim ve eşimin de test yaptırdığımızı söyleyip sonuçları sorduğumda sizinkileri henüz bilmiyorum ama birkaç saate kadar bilgisi cep telefonunuza gelir dedi. Gerçekten de bir iki saat sonra benim de eşimin de pozitif olduğumuzu bildiren SMS'ler geldi.
Tekrar telefonum çaldı ve yine ilk arayan kişiydi. Bizimle ilgilenecek olan filyasyon ekibimizde olduğunu ve bize ilaçlarımızı getireceğini söyledi. Yarım saat sonra bir kadın gelerek kapıdan içinde ilaçlar bulunan bir poşeti bırakıp gitti. Her birimiz için birer kutu Favicovir adlı ilaçtan getirmişler. Tabi hemen bu ilacın prospektüsünü okuduk ve ayrıca internetten incelemeye başladık. İlacın bulantı, kusma, ishal gibi yan etkilerinden bahsediliyordu. İnternette birçok kullanıcı veya uzman olduğunu iddia eden kişi ise kullanılmamasını öneriyordu. Kullanıp kullanmamakta tereddüt ettik. Yüksek yan etkileri nedeniyle kullanmamaya karar verdik. Eşimin ve oğlumun durumu iyiydi ama ben her saat daha da kötüleşiyordum.
Ateşim 39.5'a Çıktı ve Yemeden İçmeden Kesildim
Bir süre sonra ateşim 39.5'a çıktı. Eşim ve oğlum 37.5'larda ama ben 39.5'taydım. Yemeden içmeden kesilmiştim ve bu iyi değildi. Uzun süredir bir şeyler yemediğimden muz ve üzüm gibi hemen enerji veren basit şekerlerden zengin meyveler istedim ve biraz üzümle muz yiyebildim. Ateşimin düşmesi için ılık duş iyi gelecekti. Oturarak da olsa dayanabildiğim kadar serin suyla duş alıp ateşimi düşürmek istedim. Böyle bir duş işe yaradı. Yarım gün kadar kendimi daha iyi hissettim. Sonra bir ara wc için kalktım. Elimi yüzümü yıkarken başım dönmeye ve gözüm kararmaya başladı. Bayılacak duruma gelmiştim. Hemen eşime seslendim çünkü adım atacak halim kalmamıştı. Eşim koluma girerek ve benim gözlerim kapalı olduğu halde adım adım tekrar yatağa ulaşabildim.
Durumum kötüleşiyor ateşim ise düşmüyordu. İştahım tamamen kesilmişti. Birkaç üzüm daha yemeye çalıştım ama nafile. Ağzına aldığın bir yiyeceği çiğnemek dahi acayip bir eformuşçasına zor geliyor. Filyasyon ekibinin telefonunu arayıp bu işin iyiye gitmediğini söylemek istiyordum. Peki ama ya verdiğimiz ilaçları kullandınız mı derlerse? Kardeşim ilaç veriyoruz kullanmıyorsun sonra kötüye gidiyorsun bizi arıyorsun, biz ne yapalım deseler ne diyeceğim? İlaçlara başlamaya karar verdim. İlk doz 8 tane alınıyor. Bundan 12 saat sonra bir 8 tane daha alınıyor. İlk iki dozu böyle 8'er adet aldıktan sonra 3'e düşürerek devam ediyorsun. İlk 8'den sonra yan etkiler kendini hemen göstermeye başladı. Midem iyice bulanıyordu ve kusmaya başladım üstelik ishal de yaptı. İkinci 8 den sonra daha da arttı. Artık midem boş olduğu halde kusuyordum daha doğrusu midede bir şey olmadığı için böğürüp duruyordum. Hemen filyasyon ekibini aramaya karar verdik. Verdikleri telefonu arıyoruz açan kimse yok. Sesli yanıt sistemine bağlamışlar. -"Bizi aradığınızı biliyoruz numaranızı kaydettik size döneceğiz" diyor ve kapanıyor. Saatler geçiyor ne arayan ne soran var. O geceyi ateşler içinde geçiriyorum bu arada halüsinasyonlar görmeye başlıyorum. Durumum felaket kötüye gidiyor. Sabah yine filyasyonun telefonunu arıyoruz. Yine aynı şey. -"Numaranız alındı biz sizi arayacağız" diyen sesli yanıt sisteminden başka hiçbir şey yok ve kimseye ulaşabilmek mümkün değil. Sadece su içebiliyorum ancak onu da çıkarıyorum. Ateş ve ter basıyor.
Filyasyon Ekibine Ulaşamayınca 112'den Acil Ambulans İstiyoruz Ambulans Geliyor Ama Almıyor
Yüksek ateş, çatlarcasına baş ağrısı, ciddi kas ağrıları, mide bulantısı, kusma ve ishal ile halüsinasyonlar hepsi bir araya geldi. Nefes darlığım yok ancak arada kesik kesik öksürük var. Yataktan kalkamıyorum. Filyasyonun umurunda değiliz. 112 Acil'i arayıp ambulans ile hastaneye gitmeme karar veriyoruz. 112'yi arıyoruz ve yarım saat olmadan ambulans geliyor. Birinci kattaki evimden aşağıya bin bir güçlükle iniyorum. Binanın kapısında ambulanstan inen bir sağlık görevlisi ateşimi ve oksijen seviyemi ölçüyor. -"Neyiniz var" diyor? Covid olduğumu ve şu anda yaşadığım semptomları hızlıca anlatıyorum.
"Bunlar Covid'de normal şeyler. Hastaneye neden gitmek istiyorsunuz ki?" diye soruyor. Başım çatlayacak gibi ağrıyor ve ateşim düşmüyor, ne yesem kusuyorum hastanede hiç olmazsa serum bağlarlar diyorum. -"En etkili serumun bile etkisi 4-5 saat isterseniz götüreyim ama evde olmanızdan bir farkı olmayacak" diyor. Hastaneye yatırmazlar sizi diyor. Hastaneye gitmemizin bir işe yaramayacağına ikna ediliyoruz ve çekip gidiyor.
O günü ve geceyi ateşler ve kabuslar içinde geçiriyorum. Ter basıyor, kusuyorum, wc'ye kendim gidemiyorum eşim götürüyor. Başım zonkluyor ve artık beynim sanki bana ait değil. Zembereğinden boşalan yay gibi türlü türlü karmakarışık düşünceler, geçmişte yaşadıklarım, eşim dostum arkadaşlarım, müşteriler, işimle ilgili şeyler, gezdiğim yerlerden görüntüler, izlediğim filmler ve dizilerden görüntüler, hepsi bir biri ardına sel gibi boşalıyor ve engel olamıyorum. Beynimde bir görüntüyü sabit tutamıyorum. Yaşadığım veya yaşamayıp sadece izlediğim binlerce görüntü hızlandırılmış bir film şeridi gibi beynimden akmaya başlıyor, tutamıyorum, durduramıyorum. Arada o anda burada olmaması gereken garip insanlar veya insan şekilli hayali varlıklar var. Belli ki Covid virüsleri beynime de saldırmış.
112 Ambulansı Almayınca Özel Hastane Bulmaya Çalışıyoruz
Annemler Altınoluk'ta yaşıyor ve sürekli arıyorlar. Durumu anlatıyoruz. Dünkü ambulans olayını ve ambulansın alıp devlet hastanelerinden birine götürmediğini söylüyoruz. O sırada annemlere misafir olarak gelmiş olan annemin 40 yıllık yakın arkadaşı Hale teyzemiz var. Hale teyze kendisinin bir yakını olan Dr. Sadi beyin telefonunu veriyor. Bu doktor sürekli Covid hastalarına bakıyor ve size de yakın bir hastanede çalışıyor hemen onu arayın diyor. Eşim hemen Doktor Sadi Çimen beyi arıyor. Sadi Bey
- "Kusma ve ishal başladıysa durumu kötüleşir hemen vakit geçirmeden hastaneye gelin" diyor.
Ne benim ne de eşimin araba kullanacak halimiz yok. Çifter maske takıp bir taksiye atlayıp hastaneye gidiyor ve Dr. Sadi beyin yanına çıkıyoruz. Sadi bey durumumun kötülüğünü görüyor ve hemen yatması lazım diyor. Yatış işlemleri sırasında başka bir şokla karşılaşıyoruz.
Hastane Gecelik 2.500 Lira Yatak Ücreti ve Üç Günlük Nakit Ödeme İstiyor
Hastaneye yatış işlemlerimiz için eşim görüşüyor. Ben yerimden kalkamıyorum ama konuşulanları duyabiliyorum. Hastane yetkilisi sosyal güvenliğimizi soruyor. Eşim devlet memuru ben ise kendi işim olduğundan Bağkurluyum. TC kimliğimden bakıyor ve Bağkur prim borcum nedeniyle sosyal güvenliğimin aktif olmadığını ve SGK'dan yararlanamayacağımı, tüm ödemeleri benim karşılamam gerektiğini söylüyor. Hastanenin geceliğinin 2.500 lira olduğunu ve asgari 3 günlük olarak 7.500 lira istediklerini belirtiyor. Eşime cüzdanı veriyorum ve kredi kartımdan ödemesini istiyorum. Hastane yetkilisi kart kabul etmediklerini söylüyor. Hesabınızı verin havale yapalım diyoruz. Hastane yetkilisi havale de kabul etmeyeceklerini söylüyor. Sadece nakit ödeyebilirmişiz. O sırada şuurum yarı açık yarı kapalı o derece halsizim. Ağır hastayım. O arada doktorum da "haydi çabuk karar verin hastanın hemen yatması gerekiyor, yatıracak mısınız çıkacak mısınız" diyor. Eşim panik olmuş durumda, bir yandan nakit para isteyen bir hastane bir yandan ağır hasta eşi var. Üstelik kendisi de covid pozitif çıkmış ve ateşlenmeye başlamış kas ağrıları başlamış bir hasta. Neyin pazarlığını yapabiliriz ki. Tamam kabul ediyoruz diyoruz. Başka çare mi var. Ambulans gelmiş almamış, devlet hastanesine götürmemiş. Üstelik devlet hastanelerinden birine gitsek yatış işlemi yapmayacaklarını belki bir tane serum takacaklarını sonra eve göndereceklerini söylemiş. Ne yapalım? Evde ölelim mi? Özel hastaneye tamam demekten başka çare var mı?
Eşim hasta haliyle para çekmek üzere bankaya gidiyor. Ama banka şubesi HES kodundan bakıp Covid hastası olduğu için içeri almıyor. Eşim şubeden para çekemiyor. 3 ayrı banka kartımızla hasta haliyle 3 ayrı banka ATM'si dolaşıp bir miktar birinden bir miktar diğerinden derken 7500 TL yi toplamayı başarıyor ve ödeme yapıldıktan sonra beni odaya alıyorlar.
Değerli dostlarım. Sağlık sisteminin durumunu görüyor musunuz? Özel hastanelerin birer sağlık kurumu olduklarını unutup nasıl ticarileştiklerini görüyor musunuz? Üç günlük nakit ödeme almadan hastane kabul etmiyor. Havale kabul etmiyor, kredi kartı kabul etmiyor. Eşim kendisi de hasta olduğu halde banka banka dolaşıp biraz o karttan biraz bu karttan nakit topluyor getiriyor. Yazıklar olsun bu sisteme. Yahu kaçıyor muyuz. Oranın hastasıyız. Üstelik eşim devlet memuru. Bir senet sepet olayı olsa en iyi kefil devlet memurudur. Kaçarı göçeri yoktur, maaşı bellidir. Hadi ben ticaretle uğraşıyorum diyelim, eşim devlet memuru. 7500'lirayı alamayacağından mı korkuyorsun. Üstelik havale ile ödeme ve kart ile ödeme kabul etmemek de nedir? Bunları sağlık bakanlığına şikayet edeceksin ama kimi kime şikayet edeceksin. Ağır Covid hastasını bir kere bile aramayan, ambulansa, hastaneye kabul etmeyen bakanlığı kime şikayet edeceksin? Bunların partisine oy geldiği sürece bu şikayetler umurlarında mı acaba?
Ben ki 30 yıldır bu devlete para öderim. KDV der alır, muhtasar der alır, geçici vergi der alır, yıllık gelir vergisi der alır, bina vergisi der alır, tabela vergisi der alır, çöp vergisi der alır, motorlu taşıtlar vergisi der alır, Bağkur primi der alır, idari para cezası der alır. Alır da alır. Elinde avucunda olsun olmasın alır. Beyan edecek bir şeyin olmasa ve beyannameni boş olarak versen damga vergisi diye gene para alır. Vermezsen idari para cezası geçirir bir de öyle alır. Sizin devlet yönetim anlayışınıza yazıklar olsun. Ben ki bu yaşıma kadar bir tek gece hastanede kalmışlığım yoktur. İlk defa devletime ihtiyaç duydum ama kimseyi bulamadım. 30 senedir size öderim de öderim. Hakkımı helal etmiyorum. Neymiş birkaç aylık prim borcum varmış da bu nedenle SGK aktivasyonum kapalıymış. Bu nedenle tüm hastane masraflarım bana aitmiş. Yazıklar olsun sizin gibi yöneticilere. Siz kim, kamu yöneticisi olmak kim.
Hastanedeki İlk 72 Saat Çok Kötü ve Çok Kritikti
Hastane odama alındım ve doktorum gelip beni bilgilendirmeye başladı. "İlk 72 saatin zor geçecek ama dayan" dedi. "Üzerine kovayla su boşaltmışlar gibi terleyebilirsin, nefes darlığı çekebilirsin, kuvvetli öksürük olabilir, başın çatlayacak gibi ağrıyabilir, halüsinasyon görebilirsin, ateşin yüksek olabilir, uykusuz kalabilirsin, mide bulantısı, kusma olabilir ama merak etme ölmeyeceksin" dedi. "Ben 1.5 yıldır Covid servisindeyim ve yüzlerce hastam oldu, bir tane hasta kaybetmedim seni de kaybetmeyeceğiz" dedi. "İlk 72 saatten sonra yavaş yavaş toparlamaya başlayacaksın ama en az 10 gün kalman gerekebilir" dedi.
Hemşire geldi, hemen damar yolunu açtı ve serum bağladı. Serumun içinde ek olarak ağrı kesici ve sakinleştirici de vardı diye biliyorum. Sağ tarafımda sağ koluma bağlı serum varken sol tarafımdan da bir oksijen makinesine bağlı nazal hortumla burnumdan oksijen vermeye başladılar. Sık sık oksimetre ile oksijen seviyemi kontrol ediyorlardı çünkü saturasyonum düşüp duruyordu. Bu arada hemen iğneler başladı. Enoksaparin Sodyum etken maddeli iğnelere başlandı.
Hastanede Yatmak Zorunda Kalırsanız Yanınızda Mutlaka Evinizden 2 Yastık Götürün
Sinsi sinsi ilerleyip sonra fena vuran Covid sürecimde hastanedeki ilk günüm. Eşim ve oğlum da pozitif oldukları halde onlar ayakta geçiriyorlar ama benimkisi baya ağır. Benim ayakta geçirmeyi bırakın oturur durumda olmam bile mümkün olmuyor. Yukarıda da saydığım bir sürü semptom var. Serum ve oksijen bağlı durumda yatıyorum ama herhalde dünyanın en rahatsız edici yastığını koymuşlar altıma. Yastık, yıkana yıkana artık yastık olmaktan çıkmış. İçinde bulunan pamuk mudur elyaf mıdır artık sürekli yıkanıp kurumaktan top top olmuş, hem de çakıl taşı gibi sertleşmiş toplar bunlar. Oksijen hortumunun buruna hava veren delikli yeri önde ama onu burnunda sabit tutabilmek için çember şekline getirdikleri bu hortumun bir kısmı kafanızın arkasında. Bir zaman sonra zaten çatlayacak gibi ağrıyan başınızın arkasındaki bu hortum ekstra bir rahatsızlığa daha sebep oluyor. Başınızın boynunuzun biraz rahat etmesi için ileri geri, sağ sol yapıyorsunuz ama alttaki çakıl taşı gibi toplaşmış yastık buna müsaade etmiyor. Evden istediğim ilk şey iki tane yastık. Çünkü bu yastık ile ne uyumanın ne de böyle üzerinde saatler geçirmenin imkanı yok. Günlerce bu yatakta yatacaksanız iyi iki yastığınızın olması çok önemli.
İlk gün ve ilk gece bu iğrenç yastık benzeri şeyin üzerinde geçiyor ve uyuyabilmek mümkün değil. İlk üç gün doktorumun da baştan uyardığı gibi çok kötü geçti. Rabbim bir daha böyle günler göstermesin. Bir yanında kolunla serumla diğer taraftan burnunda hotumla oksijen makinesine bağlısın. Sürekli sırt üstü yatmaktan vücudun tutuluyor. Biraz bir tarafa döneyim rahat edeyim diyorsun serum engel oluyor öbür tarafa döneyim diyorsun oksijen hortumu engel oluyor. Saatler günlere dönünce bu rahatsızlık daha da artıyor hatta insanı çıldırtacak duruma getiriyor. Bu bir saat değil iki saat değil, bir gün değil iki gün değil. Ateş, ter, şiddetli baş ağrısı, kas ağrısı, öksürük, bulantı, kusma, halsizlik, halüsinasyonlar ve bütün bunlara ek bir yatakta sabit olarak günlerce durmak zorundasın. Artık o dereceye gelmiştim ki ölüm korkusu falan hissetmiyorsun. Şuurum yarı açık, yarı uyur yarı uyanır haldeyim. O kadar canım yanıyor ki "Allah'ım öldür de bitsin bu iş" diye dua etmeye başladım.
Halüsinasyonlar ve Engel Olamadığınız Karmaşık Düşüncelerle Başa Çıkmanın Kendimce Yöntemi
Yanıma gölgeler içinde iki adam geliyor ve önüme bir valiz koyuyorlar. Sen bu yatakta yatamazsın bu valize gireceksin diyorlar. Valizin içine beni cenin pozisyonunda sokup üzerine bir de fermuarını kapatmaya çalışıyorlar. Başka birileri geliyor, "şimdi sana şu soruları soracağız cevap veremezsen seni uyutmayacağız" diyorlar. Aklımı toplayıp gözlerimi açıp "hayır siz gerçek değilsiniz, burası hastane, ben hastanedeyim defolup gidin buradan" diyorum. Ortadan kayboluyorlar. Ama ne zaman kafam düşüp uykuya dalacak gibi olsam başka türlü şekillerde ama benzer şekilde mantıksız varlıklar olarak tekrar geliyorlar. Bunlarla uğraşmaktan uyuyabilmeye imkan yok. Vücudum silkelenerek uyanıyorum. Hatta bunların biri o kadar şiddetli oldu ki baş ucumdaki eşim bile "ne oldu böyle birden sana neredeyse zıplayarak uyandın" dedi.
Bir de daha önce bahsettiğim karmakarışık ve engel olamadığım şekilde binlercesi akıp giden düşünceler ve görüntüler var ya. Bu çok rahatsız edici şeyden de bana en iyi gelen güzel bir görüntüyü beynimde sabitleyerek kurtuldum. Zembereğinden boşalmış gibi engel olamadan akan binlerce görüntü yerine bir yaz günü Akbük'te olduğumu düşündüm. Yazları sabah gün doğumunda denize giderim ve deniz çarşaf gibi dümdüz olur. Gökyüzü ile deniz neredeyse birleşmiştir. Göğün gri rengi denize vurur ve sanki deniz ve gökyüzü bir bütün olur. Yüzünüzü uçsuz bucaksız denize dönerseniz o çarşaf gibi suyun kaldırma gücüyle sanki boşlukta asılı gibi hissedersiniz kendinizi. Önünüzde sonsuz bir güzellik uzanır. İşte o görüntüyü getirip sabitledim kafamda. Böylece sel gibi akan o binlerce karmaşık düşünceyi durdurabildim. Düşünceler istem dışı her akmaya başladığında bu hayali getirip sabitliyordum. Bu şekilde çözümü buldum.
Bahçede Birkaç Metrelik Zincirine Bağlı Köpeklere İmrendiğim Oldu
Çünkü üç beş metrelik zincire bağlı bir hayvanın bile benden kat kat geniş hareket alanı vardı. Ben günlerdir en fazla bir metre hortumla bağlı serum ve oksijen maskesi ile sabit yatmak zorundaydım. Doktoruma ve hemşirelere
"bu insanlık dışı bir şey" diyordum. İnsan Covid'den kurtulsa delirmekten kurtulamaz bu halde. Hele bir de o oksijen veren makinenin gürültüsü var ya. Tam tepenizde. Basınçlı bir şekilde ilk olarak başınızdaki bir haznedeki suya hava geliyor ve sürekli olarak başınızın üzerinde fokur fokur fokurdayan bir kazan sesi geliyor. Hele gece olup etraf sessizliğe büründü mü o fokur fokur ses çıldırtacak derecede insanı zorluyor.
Bu arada kaç kere röntgen filmimi çekmek üzere odadan çıkarmaya çalışıyorlar ama her seferinde istifra edip ayrıca bayılacak gibi olduğumdan bu mümkün olmuyor. İki gün bu şekilde imkansızlık neticesinde sonunda makineyi benim odama getirmeye karar veriyorlar ve odamda röntgenim çekilebiliyor.
İlk 3 gün bu şekilde serumlarla oksijenlerle ve iğnelerle çok ağır geçiyor. Yemek yiyemiyorum, günde 10 kereden fazla istifra ediyorum. WC'ye yardım olmadan gidemiyorum. Ama doktorumun da dediği gibi 3 günden sonra biraz düzelme başlıyor. Artık yatar vaziyetten oturur vaziyete geçebiliyorum. O da ne, ilk defa acıktığımı hissediyorum. O zamana kadar elini yemeklere süremeyen ben gelen hastane yemeğinden yiyebiliyorum. Üstelik korka korka yesem de yediklerim hala içimde. Demek ki işler iyiye gitmeye başladı diyorum kendi kendime. Sonra artık tek başıma da wc ye gidebilmeye başladım. Ne güzel bir şeymiş. Bu arada günde 2500 lira istemeyi bilen hastanede klozet kapağı ha bire düşüyor ayrıca taharet musluğu da kendi kafasına göre takılıyor.
Önce SGK Hesabının İşini Görüyorum
Biraz aklımı başıma toplayınca cep telimden e-devlete giriyorum. Bu arada günlük 2500 isteyen hastanede internet de yok. Neyse e-devlete girip Bağkur borcumu öğrenmek istiyorum ki ödeyip tekrar SGK güvencemi aktive edeyim. Yoksa günlük 2500 liradan 10 gün kalmam gerekse 25.000 TL para gidecek. Buna bir de ilaçları tahlilleri ekle 40.000 TL yi bulacak. Ama ne mümkün. Sürekli olarak yoğunluktan dolayı sayfa görüntülenemiyor mesajı geliyor ve sayfa sabit takılı kalıyor. Benim buradan yapabileceğim bir iş değil. Erkek kardeşimi arıyorum, durumu anlatıyorum ve e-devlet şifrelerimi veriyorum. O, ara ara girip bakacak. Bir ara sayfaya ulaşmayı başarmış. Beni arayıp borç miktarını bildirdi. Ben de mevcut yapılandırmadan dolayı hem borcu hem prim gününü sildirmesini istedim. Böylece borç silindi. Kalan cüzi miktarı da banka hesabımdan ödeyip tekrar SGK'mı aktive ettirdim. Şimdi hiç olmazsa önümüzdeki günler için maddi olarak daha rahat hissediyorum.
Konuşabilir duruma gelince hastanenin bu gibi mali işlerine bakan yetkilisini çağırdım. SGK'mın aktif olduğunu ve SGK'lı hasta olarak ücretlendirilmek istediğimi belirttim. SGK'lı hasta ücreti gecelik 1000 TL'miş. Ancak bu ilk 3 gün indirimsiz işlem yapabileceklerini, çünkü hastanenin prosedürünün böyle olduğunu belirttiler. Benim bundan önceki hukuki yazılarımı okuduysanız belki bilirsiniz böyle işler tam da beni bulur ve sonunda genelde karşı taraf kaybeder. Ben de kendilerine bana sunmuş oldukları sağlık hizmetinin bir bütün olduğunu, hizmetin ifasının devam ettiğini, hastanelerinin kendi koyduğu kuralların ve prosedürün beni bağlamayacağını, ilk günden itibaren SGK'lı hasta fiyatı istediğimi ve kabul etmemeleri halinde fazlaya dair bu bedeli tazminatı ile birlikte talep edeceğimi, hele ki ilk yatışımda havale ve kredi kartı kabul etmeyip sadece nakit ödeme diye diretmelerinin ve hasta haliyle eşimi banka banka dolaştırmalarının da hesabını soracağımı kendilerine usulünce bildirdim. Görüşüp geleyim dedi. Sonra tamam kabul ettik diye bildirdiler.
Bu arada eşimin de hastalığı ilerlemişti ve onun da yatması gerekti. Oğlum da Covid pozitifti ve oğlum da bizimle kaldı. Üç kişi kalabileceğimiz büyük bir odaya nakledildik. İki gece de eşim ve oğlum birlikte kaldık. Eşime de devlet memuru tarifesinden aynı fiyattan işlem yapıldı. Eşim ve oğlum iki gece kalıp sonra taburcu edildiler ama benim kalmam gerekiyordu. Çünkü ciğer filmime göre ciğerimin durumu iyi değildi. Virüs ciğere inmiş ve orada da çoğalmış. Durumum iyi görünüyordu, kendi başıma yemek yemeye ve yürüyebilmeye başlamıştım ancak doktorum dedi ki
"ben hastanın şu anki durumunu bilmesem ve sadece bu ciğer filmine baksam doğrudan yoğun bakıma alırdım."
Şimdi belki merak ediyorsunuzdur. Hemen söyleyeyim. Hayatım boyunca bir tek sigara bile içmedim. 2017 yılında fıtık olana kadar yaklaşık 25 yıl boyunca düzenli olarak fitness ve bodybuilding yaptım. Yazları bolca yüzerim. Bir sporcu gibi beslenmeye gayret ederim. Vücuduma bir katkısı olmayacak boş ve zararlı yiyecekleri yemem. Bol bol protein, vitamin ve mineral gerektiği kadar karbonhidrat ile beslenirim. Sık sık doğaya çıkar, fotoğraflar çeker, temiz hava alır ve yüzerim.
Şimdi diyeceksiniz ki bu Covid denen meret kronik hastalığı olanlarda, yaşlılarda, sigara içenlerde falan ağır geçiyormuş. Sende ne oldu da bu kadar ağır geçirdin? İşte sadece kronik hastalığı olanların yaşlıların falan ağır geçirdiği bir şehir efsanesi kardeşim. Bende nefes darlığı ve öksürük önemsiz derecedeydi ama bende kafayı ve mideyi vurdu. Benim hatam hastaneye çok geç gelmekle ilgili oldu. Belirtileri görmemek veya soğuk algınlığıdır diye geçiştirmekten oldu. PCR testimi çok geç yaptırmış olmaktan oldu. Ben hastaneye yattığımda 11'inci gündeymişim. Peki ne işe yaradı senin onca yıl spor yapman, düzenli beslenmen diyecek olursan şunu söyleyebilirim, hastanede tedaviye başlandıktan ilk 72 saatten sonra inanılmaz derecede hızlı toparladım. Öyle ki hem doktorumu, hem de 1.5 yıldır covid servisinde yüzlerce hastaya bakmış olan hemşireleri şaşırtan bir hızda oldu vücudun kendini onarıp toparlaması.
Hastanedeyken TV Haberlerinde İzledim. Kritik Eşik 20.000 Vaka İken günlük 30.000 Olmuşuz.
Kritik eşik 20.000'ken günlük 30.000 vaka nedir biliyor musunuz. Bu salgın işini ciddiye alan yok ve artık millet iyice yaymış demektir. Kaldı ki her yerde görüyoruz. Ne maske ne mesafe umurunda değil kimsenin. Eşimin amcasının torunu evlendi. Kınada ve düğünde gördük ki insanlar maske olmadan halay çekiyor, bağıra çağıra oynuyor. Onun teri diğerinin salyası birbirine karışıyor. Çarşıda pazarda, restaurantlarda, maçlarda görüyoruz. Millet birbiriyle dip dibe ve artık ne maske ne mesafe umurunda. Toplu ulaşımda desen öyle. Ne karışan var ne denetleyen.
Aşıları Merak Ediyorsunuz Değil mi?
Hadi merakınızı gidereyim. Ben Biontech aşılıydım. Eşim de öğretmen olduğundan zaten iki Biontech aşısını da yaptırmıştı. Şimdi hemen "e o zaman aşı korumuyor" demeyin. Aşı ile bu kadar olduk, belki aşı olmasaydık şu anda ölmüştüm, bunu da bilmiyoruz. Bu tedbirlerin hepsi bence bir bütün. Maske, mesafe, temizlik ve aşılar. Hepsinin korumada bir bütün olduğunu düşünüyorum.
Okullarda Yüz Yüze Eğitim Hakkında
Yine ben hastanedeyken haberleri takip etme imkanım oldu. Yeni milli eğitim bakanı TV'lere çıktı ve okulların asla kapatılmayacağını, yüz yüze eğitimin esas olduğunu ve okulları kapatmamaktaki en büyük güçlerinin de öğretmenlerin %93'ünün aşılanmış olması olduğunu belirtti. Ayrıca sanırım Avrupa'da falan okular açıkken Türkiye'de neden kapalı olsun diye de biraz altta kalmama durumu söz konusu. Bu nasıl bir hesap arkadaş? Bir okulda 100 birim insan varsa bunun 10 birimi öğretmen ise siz bu 10 birimin %93'ünü aşılayarak ne yapmış olabileceğinizi sanıyorsunuz? Geriye kalan %90 ne oldu? Bir okuldaki herkes öğretmen mi? Öğrencilere ne oluyor? Bu öğrenciler sürekli birbiriyle yakın temasta. Bunlar taşıyıcı olabiliyor. Bunlar evlerine anne babalarına, ninelerine dedelerine covid taşıyabilirler. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Avrupa'da kapalı değilken bizde neden kapalı olsun? Çünkü senin sınıfların onlardaki gibi 15-20 kişi değil, 50 kişi. Çünkü biz İstanbul gibi nüfusu birçok Avrupa ülkesinden fazla olan şehirlere sıkışmışız. 20 milyon insanı getirip ufacık bir coğrafyadaki şehre tıkıştıran bir başka ülke yoktur ki onlarda okullar kapalı olsun. Benim görüşüme göre online ders de olmasın. Mecburi ve elzem olan en temel dersler yüz yüze verilsin ve bu şekilde çocukların okulda geçirdikleri zaman düşürülsün. Bir sınıfa 5 saat ders verileceğine 2.5 saatte iki sınıfa bölünsün. Böylece çocuklar mesafeli şekilde ve az sınıf mevcutlarıyla oturabilsinler. Okulda daha az zaman geçireceklerinden virüs olsa bile temas süresi ve temas riski az olsun. Birbirlerine ve ailelerine bulaş riski azalsın.
Covid Tedavisinde Yüksek Dozda Enoksaparin Etken Madde Kullanımının Olumlu Etkileri Neden Araştırılmıyor?
İyileşmeye başladıktan sonra doktorum Sadi Çimen beyle Covid hakkında ve pandemi sürecinde yaşadığı tecrübelerle ilgili epey sohbet etme ve bilgi alma imkanım oldu. Sadi bey doğrudan sahada, pandeminin Türkiye'de ilk görüldüğü 2020 Mart ayından bu güne kadar yüzlerce Covid hastasını sağlığına kavuşturup göndermiş bir kişi. Bir başka özeliği de bu kadar hasta içinde, hiç ölen hastası yok, hasta kaybı yok. Yani Covid yüzünden hiçbir hasta kaybetmemiş bir doktor. Bu doktor kendisi de 4 defa Covid'e yakalanmış. Arkadaşlarından ve akrabalarından pek çok kişiyi yine bu süreçte tedavi etmiş. Tedavi süresince hastaya oksijen ve serum gibi rutinlerin dışında özellikle üzerinde durduğu şey şu. Covid hastalarına yüksek doz Enoksaparin verildiğinde virüsün çoğalması duruyor. Böylece onarım çok daha hızlı oluyor ve hasta hızla iyileşiyor. Peki sahadaki bir doktorun açıkça belirttiği bu tez neden araştırılmıyor?
Bir başka ülkede olsa üniversiteler devreye girer, bilim çevreleri devreye girer bir araştırır değil mi? Bizde üniversitelerimizde hangi araştırmayı duyuyoruz? Üniversitelerimiz bilim yuvası değil adeta meslek lisesi.
Covid 19 Virüsü Vücudumuzda Nasıl Çoğalıyor? Doktorun Tezi Neye Dayanıyor?
Virüslerin canlı olup olmadıkları bile tartışmalı. Bakteriler kendi başlarına ve bir konağa ihtiyaç duymadan birçok yerde tutunabilmeleri ve çoğalabilmelerine rağmen virüsler öyle değiller. Virüs, kendisi çoğalabileceği enzim ve proteinleri üretemiyor. Mutlaka bir memeli hücresine ihtiyaç duyuyor. (Bazı durumlarda bitkilere de girebiliyor ama konumuz değil) Virüs, insan hücresine girdiğinde kendinde var olmayan ama kendine gerekli olan enzim ve proteinleri kendi adına bizim hücremize ürettirebiliyor. Yani virüs çoğalabilmek için bizim hücremize muhtaç. Bunun için bir RNA messenger gönderiyor ve kendisi için protein ürettiriyor. Burada bazı virüsler için bizim bağışıklık sistemimiz hemen devreye giriyor ve zaten orada hiç olmaması gereken bu virüsleri temizliyor. Bazen de hücreler buna cevap veriyor ve virüs için protein üretiyor. İşte bu şekilde hücreler enfekte oluyor ve virüs bu yöntemle milyonlarca çoğalabiliyor. İşte Sadi Hocamızın hastalarında kullandığı yöntem de Enoksaparin'i yeterli dozda vererek hücrenin, virüsün bu isteğine cevap vermesini önlemek. Bu şekilde Enoksaparin'in etkisiyle ya virüse hücrenin cevap vermediğini veya virüsün bağlanmasını sağlayacak olan proteini bozarak virüsün çoğalmasını önlediğini düşünüyor. Böylece insan vücudunda daha fazla çoğalma imkanı kalmayan virüsün halihazırda vücudumuza girmiş olanlarını da bağışıklık sistemimiz hallediyor. Böylece hızlıca onarım ve iyileşme gerçekleşiyor. Bütün tez bu.
Doktor bunun işe yaradığını söylüyor peki neden üzerine gidilmiyor. Bende işe yaradı, eşimde işe yaradı, aynı günlerde kayın biraderim de yani eşimin abisi de Covid pozitif oldu ve o da aynı doktora geldi. Onda da işe yaradı. Üstelik kayın biraderim tek böbrekle yaşayan ve kronik hastalığı olan biridir. Adam tamamen ayakta geçirdi. Çünkü erken gelmişti ve erken başlamıştı. Eğer binlerce insanın hayatını kaybetmesinin önüne geçilecekse bu gibi tezler neden araştırılmıyor? Doktor Sadi Çimen bey bu konuda Youtube videosu yapmış, Youtube yasaklamış. TV'lere çıkmak istemiş mümkün olmamış. Ayrıca doktorlara bu konularda konuşma yasağı getiriliyormuş. Neden korkuyoruz beyler. Devlet adamı olmak her şeyi yasaklamak demek midir? Adam buna kesin çözüm demiyor, ben bunu görüyorum tecrübe ediyorum, bakın böyle bir şey var bir araştırın diyor. Bu ülkede üniversiteler ne iş yapar?
Sevgili dostlarım, uzun bir yazı oldu biliyorum ama konu çok önemli. Ben hastanede geçirdiğim hayatımın bu en kötü 9 gününde neler yaşadığımı, sizlerin de erken teşhisin önemi, sosyal mesafe, maske, temizlik gibi konulara dikkat etmeniz için farkındalık yaratma gibi insani amaçlarla ortaya koydum. Sağlık sistemi boyutuyla, tedavi süreci boyutuyla, öncesiyle, sonrasıyla gerçekleri ve yaşadıklarımı yazdım. Yazıma son verirken, işi tamamen ticarete dökmüş olan ve bir sağlık kurumu olduğunu unutmuş gözüken olan hastaneyi ayrı tutarak, hastalığım süresince gerçekten vicdani ve insani duygularla görevlerini yerine getiren beyaz meleklere, hemşirelerime teşekkür etmeyi borç bilirim. Değerli sağlık çalışanları, değerli hemşireler Gülşen Hanım, Zahide Hanım ve Burhan Bey'e bu 9 günümü mümkün olan en iyi şekilde geçirmeme olan katkılarından dolayı, gece gündüz hep yanımda olmalarından dolayı ve kendi sağlıkları riske girebilecek olduğu halde bir an bile geri adım atmayan savaşçı ruhlarından dolayı defalarca kere teşekkürü borç bilirim. Sizlere minnettarım. Allah sizlerden razı olsun.