Gençlerle Başbaşa 1: Gençler İlk Olarak Kendi İşini mi Kurmalı?
Gençler okul biter bitmez kendi işini mi kurmalı yoksa önce dışarıda iş deneyimi mi edinmeli? İleride büyük iş adamı olmak isteyen gençler nereden, nasıl başlamalı? Bu konuya hem dışarıda çalışmış, hem kendi işini kurmuş biri olarak değinmek istedim.
Tam 24 yıl önce üniversiteye ilk girdiğim günden beri kafamda, mesleki kariyerime nereden ve nasıl başlamalı ve nasıl ilerlemeli sorusu vardı. Sanırım şu anda üniversite sınavına giren veya üniversitede okuyan on binlerce gencimizin aklında da aynı sorular vardır.
Genelde memur yetiştirmek üzerine kurulmuş eğitim sistemimizde, girişimciliği öven ve girişimciliğe motive eden seminerler, start-up´lar çok ilgi çekiyor. Pek çok gencimizin memur olmak yerine girişimci olmayı tercih etmesi ve buna yönelmesini canı gönülden destekliyorum ve bu yönde seminerler veren, paneller ve toplantılar düzenleyen üstadları da tebrik ediyorum.
Gençler iş hayatına doğrudan kendi işini kurarak mı başlamalı yoksa önce dışarıda çalışıp iş tecrübesi mi edinmeli? Ben kendi adıma ikincisini tercih edenlerdenim.
Üzeyir Garih´in Sözleri Bana Yol Gösterdi
1988 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümüne girmiştim. Henüz 17 yaşında bir genç olarak, geleceğimi ve kariyerimi nasıl şekillendirmem gerektiğini düşünüyordum. Daha o zamanlarda Le Iacocca, Dale Carnegie, Donald Trump gibi yabancı iş adamlarıyla, Selçuk Yaşar, Üzeyir Garih, Sakıp Sabancı, Vehbi Koç gibi Türk iş adamlarının kitaplarını alır okur ve bunlardan ders çıkartmaya çalışırdım. Hedefim devlet sektöründe değil özel sektörde bir yerlere gelmekti. Bu nedenle büyük iş adamlarının tecrübelerini incelemek ve bu tecrübelerden ve nasihatlerden yararlanmak benim için doğru bir yol gösterici olacaktı.
Hayatımı etkileyen bir kitap rahmetli
Üzeyir Garih´in Deneyimlerim adlı kitabıydı. 90´ların başında ilk baskısı çıkmıştı. Kitabın çıktığını, bir gazetenin kitap ekinden öğrenmiştim. Normal kitapçılarda bulamamıştım ve kitabı alabilmek için taa Maslak´a, Alarko Holding´in binasına gitmiş ve oradan almıştım.
Üzeyir bey, ileride kendi işini kurmak isteyen gençlere şunu tavsiye ediyordu.
İleride kendi işini kurmak isteyen gençlere tavsiyem, önce iyi bir eğitim almaları, sonra hangi işi yapmak istiyorlarsa o sektörde kendi işini kurmuş ve kendi emeğiyle iyi bir yere getirmiş olan iş yerlerine girip çalışarak tecrübe sahibi olmalarıdır. İşyeri seçerken çok büyük firmaları tercih etmeyiniz. İşini sıfırdan kendisi kurmuş, sektöründe iyi bir yere getirmiş orta büyüklükte yerleri tercih ediniz. Çünkü çok büyük firmalarda çok bir şey öğrenemezsiniz. Halbuki daha küçük firmalarda iş nasıl yapılıyor, kararlar nasıl alınıyor daha iyi gözlemleme ve daha farklı işleri öğrenme imkanınız olur.
Üzeyir beyin bu sözleri kulağıma küpe olmuştu. Ben de şu anda, ileride kendi işini kurmak isteyen gençlere, önce dışarıda tecrübe edinmelerini öneriyorum. Dikkat edilecek hususları kendi deneyimlerimden örnekler vererek anlatayım. Lütfen, aman canım şimdi adam kendini anlatacak demeyin. Satır aralarında vermek istediğim mesajlar ve anlatacağım örneklerden kendi hayatınıza uyarlayacağınız pek çok şey olabileceğini göreceksiniz.
Vakko´dan Çok Şey Öğrendim
Ben, öğrencilik yıllarım bitmeden, son sınıftayken Vakko´ya girdim. Vakko, Türkiye´de Moda Vakko´dur dedirten bir kuruluştur. Vakko´nun kurucusu Vitali Hakko, Sultanhamam´da küçük bir şapkacı dükkanından Türkiye´nin en büyük moda kurululuşlarından ve markalarından birini oluşturmuştur. Vakko, bir ekoldür. Vakko aynı zamanda bir okuldur. Ben Vakkorama mağazalarının kitap-cd satılan departmanlarına bakıyordum. Ancak burada çalışırken sadece kendi departmanımla ilgili değil, moda, büyük mağazacılık, müşteri hizmetleri gibi pek çok alanda tecrübe imkanım oldu.
Vakko eğitime büyük önem veren bir kuruluştu. Haftada bir, mesai bitiminden sonra Cafe Shop bölümünde veya o haftaki eğitim hangi departmanla ilgiliyse, mağazanın o kısmında eğitime kalırdık. Vakko mağazalarından deneyimli yöneticiler veya dışarıdan gelen profesyoneller her hafta eğitim verirdi. Örneğin yıllarca Vakko´nun halkla ilişkiler yönetimini üstlenmiş olan Deniz Adanalı´dan halkla ilişkiler ile müşteri ilişkileri ile ilgili tecrübelerini dinlerdik. Beden Dili ile ilgili olarak Prof.Dr. Acar Baltaş tüm Vakkorama personeline eğitim verdi. Kuruluşundan beri Vakko´da yer alan ve Vitali Bey´in Sultanhamam´daki dükkanında tezgahtar olarak başlayıp tüm Vakko kuruluşlarının gelişim trendinde birlikte bulunmuş, Vakkorama mağazalarının Genel Koordinatörlüğünü yapan Necdet Erünsal beyden çok şey öğrendim.
Burada sizin de iyi bir öğrenci olmanız ve öğrenmeye hevesli olmanız büyük önem taşıyor. Egolarınızı bir yana bırakıp, okumuş olmaktan dolayı büyüklük taslamayıp "ben öğrenmek istiyorum, bana öğretin" der ve içtenlikle bunu talep ederseniz pek çok kapının size açıldığını göreceksiniz. Ancak sizin de gerçekten iyi bir öğrenci olmanız ve kendinizi sürekli geliştirmeye ve öğretilenleri de öğrenmeye açık olmanız lazım. Kimse boş yere uğraşmak istemez.
Ben öğrenmek istiyordum ve genel koordinatörümüz olan Necdet Bey de bunu fark etmişti. Benim departmanla alakalı olsun olmasın, diğer firmalarla yaptığı toplantılara, eleman alırken yaptığı işe alım görüşmelerine beni de çağırıyor ve izleyip tecrübe edinmemi sağlıyordu. İleride çok işime yarayacak olan bu bilgilerden dolayı her zaman kendisine teşekkürü borç bilirim.
Konyalı Saat´ten de Çok Şey Öğrendim
Okulum bitip askere gidene kadar Vakkorama´da çalıştım. Askerlik dönüşünde ise Konyalı Saat firmasına girdim. Konyalı Saat firmasının kurucusu olan Mustafa Nalçacı, 1950´li yıllarda İstanbul´a gelerek önce bir saatçinin yanında saat tamir ve satış işiyle başlamış sonra kendi mağazasını açmış, sonra saat ithalatına başlamıştır. Yıllar geçtikçe Türkiye´nin en büyük saat ithalat firmalarından ve en büyük saat mağaza zincirlerinden Konyalı Saat´i kurmuştur. Bunları yaparken, çocuklarının da eğitimine büyük önem vermiş ve onların hem yurtiçi hem yurtdışı deneyim ve bilgi sahibi olmaları için çalışmıştır.
Ben Konyalı Saat´e girdiğim yıllarda Mustafa Bey´in iki oğlu yönetimdeydi. Benim departmanın da bağlı olduğu büyük oğlu İhsan Nalçacı, Alman ekolünde, İrfan Nalçacı ise Fransız ekolünde eğitim görmüş. Türkiye´de iş yapmalarına karşın sık sık yurtdışına da giden, dünyayı iyi algılayan ve analiz eden, ufuk sahibi insanlardı. Benim şansım hem Mustafa Nalçacı gibi, işini sıfırdan kendi emek ve bilgisiyle büyütmüş, hem de ikinci kuşak olarak farklı ekollerde eğitim görmüş ve her ikisi de başarılı işadamı olan iki oğluyla birlikte çalışma imkanı bulabilmem ve onların tecrübelerinden yararlanabilmemdi.
Ben İhsan Bey´le çalışıyordum. İhsan bey, yeniliklere ve teknolojiye düşkündü. Ben de bilgisayara çok meraklıydım. Zincir Mağazalar yöneticisi olarak çalışıyordum. Tüm satış raporlarını, sayfalar tutan grafik raporlar haline getirip ciltleterek sunmuştum. O yıllarda Oracle firması, Çırağan Sarayı´nda bir seminer düzenlemişti. Konyalı Saat de davetliydi ve bu merakımdan dolayı patronlarım beni de o seminere götürmüştü. İhsan bey, yazılı kültüre çok önem verirdi. İş ve dış yazışma formatını ilk orada öğrendim. Bir firmaya yazdığım yazının sonunu Saygılarımla diye bitirmiştim ve İhsan Bey, Saygılarımla değil Saygılarımızla demen gerekir diye hemen düzeltmişti. Bunun gibi küçüklü büyüklü pek çok şeyi öğreniyordum.
O yıllarda mağazaların stok takibi geleneksel yöntemlerle yapılıyordu. Mağazalara gidip hangi saatler azalmış, hangileri bitmiş bakıp ona göre takviye yapıyorduk. Ben bu stok ve mağaza tedarik yönetimini tamamen bilgisayarlı yönetime çevirmiştim. Hangi mağazada hangi modeller çok satıyor, o modeller azalmış mı, tükenmiş mi, orada hiç satılmadan aylarca duran saatler var mı bilgisayar başında analizini yapıp masa başından tüm mağazaların stoklarını idare edebilir hale gelmiştik. Bir projeyi sunup onay alabilmek için patronla birebir ilişkide çok önemli. Büyük bir holdingte buna fırsat bulamazsınız.
Şu anda hem teknolojiyle, hem de saatle ilgili bir işim var. E-ticaret siteleri işletiyorum. Grubumuza ait sitelerden biri de Türkiye´nin ilk online saat sitesi olan
www.saatdunyasi.com. 20 yıl önce Konyalı Saat firmasında edindiğim deneyimin bunda büyük payı olsa gerek.
Şimdi bundan bana ne diyebilirsiniz. Sizi ilgilendiren yönleri şu.
Büyük holdinglerde, o işi kurmuş büyütmüş olan patronla bir iletişiminiz olmaz. Ama göreceli olarak daha küçük firmalarda, işi kuran adamların bunu nasıl yaptığını gözlemleyebilirsiniz. Onlarla görüşüp onları dinleyerek onların deneyimlerinden istifade edebilir ve pek çok şeyi öğrenebilirsiniz. Bir projeniz olduğunda bunu ilk ağızdan patrona iletebilirsiniz. Gereksiz şirket içi bürokrasi ile uğraşmazsınız.
Burada dikkat edilecek kilit bir nokta var. Kimse sizi alıp eğitmek durumunda değil. Burada iş size düşüyor. Gözünüz açık olacak, dikkatli olacaksınız. O işletme nasıl dönüyor, alırken nelere dikkat ediyor, satarken nelere dikkat ediyor, nasıl pazarlama yapıyor, nasıl ekip kuruyor, nasıl ekip yönetiyor, nasıl pazarlık ediyor, nasıl karar alıyor ve benzeri pek çok şeyi gözlemlemelisiniz.
Algılarınız sürekli açık olmalı. Gözünüz, kulağınız ve dikkatiniz her zaman açık olacak. Ağzınızın gerekmedikçe kapalı olmasında fayda var.
Büyük Firmaları Değil Orta Büyüklüktekileri Tercih Edin
Bir arkadaşım, okul bitince bir bankanın genel müdürlüğünde işe girdi. Koskoca bankanın genel müdürlüğünde işe girdim diye sevinirken, ona verdikleri iş muhaberatta, gelen- giden evrakın bilgisayara işlenmesi oldu. Yıllarca, şu evrak geldi - bu evrak gitti bilgisini işledi durdu. Hiçbir şey öğrenemedi.
Yine bir başka arkadaş, büyük bir firmanın muhasebesine girdi. Her gün yüzlerce faturayı kontrol ediyordu. Fatura kontrol bölümünde, fatura kontrol etmekten başka bir şey öğrenemedi.
İleride kendi işini kurmak isteyen bir genç, bu firma ne kadar büyük veya bu firma ne kadar maaş veriyor diye bakmamalı. Bu firma bana neler öğretebilir, bana hangi deneyimleri kazandırabilir ona bakmalı. Benim çalıştığım Vakko gibi kuruluşlar ise yine de büyük olmakla birlikte farklıydı. Patronlar ve üst yönetim bizle hep iç içeydi. Bay Vitali, Cem Hakko, genel koordinatör olan Necdet Erünsal hep aramızdaydı ve Vakko şirket içi eğitime çok önem veriyordu. Pek çok büyük holding böyle değil. Patronla değil konuşmak, yüzünü bile göremezsiniz.
Kendi İşini Sıfırdan Kurmuş ve Büyütmüş Firmalarda Deneyim Kazanın
Siz de o yoldan gideceksiniz. O zaman sizden yıllar önce o yolları geçmiş, işini sıfırdan kurup buralara getirmiş kişilerin deneyimleri altın değerindedir. İşinizi kurmadan önce, böyle firmalarda çalışın, öğrenin, deneyim kazanın.
Profesyonel Hayatta Kişisel Network Daha hızlı Gelişir
İş yaşamında ne kadar çevreniz olduğu da çok önemlidir. İş hayatında Network başlı başına birkaç yazı konusudur. Burada şuna değinelim. Sıfırdan kurulmuş çok minik bir firma sahibi olarak görüşemeyeceğiniz kişilerle, profesyonel hayatta daha kolay tanışma ve ilişki kurma imkanına sahip olursunuz. Ben, kendi işimi kurmadan önce çalıştığım firmaların kartvizitiyle tanıştığım kişiler ve kurduğum ilişkilerin daha sonra da çok yararını gördüm. Bu insanlarla kendi işimde tanışma ve dostluk kurma imkanım muhtemelen olamayacaktı. Profesyonel hayat, çok değişik insanlarla tanışma ve onlarla iş ilişkisi kurma, onların görüşlerinden ve vizyonlarından hatta yeri geldiğinde mevkilerinden yararlanma imkanı da sunuyor. Bu da yabana atılamaz.
Önce Dışarıdan Başlamak, Kendi İşinizi Batırmanıza Engel Olur
Kendinize çok güveniyor olabilirsiniz. Hele ki gençlik çağları egomuzun en yüksek olduğu tabiri caizse daha burnumuzun sürtülmediği yıllardır. Bu yüksek ego, işin başında işinizi bitirebilir.
Bir işin başarılı olması ve başarıyla yürümesi, sadece iyi bir fikir ve enerji dolu bir girişimci ile olmuyor. Gençlerde çok güzel fikir olabilir, bu işi yürütmek için bitmek bilmez bir gençlik enerjisi de olabilir. Fakat yönetim tecrübesi eksiktir. Pazarlama, pazarlık yapma, ekip kurma ve yönetme, iş ve insan idaresi, toplantı yönetimi, finansman gibi daha pek çoklarını sayabileceğim alanlarda büyük bir tecrübesizlik ve bilgi eksikliği olacaktır. Babadan - dededen ticaretin içindeyseniz ve zaten aileniz de bir iş kültüründen geliyorsa şanslısınız. Ancak anadan babadan memur veya işçiyseniz, ailede size bu konularda rehberlik edecek tecrübede kimse yoksa, ilk olarak kendi işinizi kurmayıp, yukarıda belirttiğim kriterlerde bir iş yerinde birkaç yıl çalışıp deneyim kazanmanız, kendi işinizi sonra kurmanızı öneririm.
Peki o zamana kadar benim fikrim eskirse, başkaları bunu yaparsa diye düşünebilirsiniz. Konu konuyu açar demişler. Bu yazı yeterince uzun olduğundan dilerseniz onu başka yazıya bırakalım. Her tür görüş ve paylaşım için iletişim bölümünden bana yazabilirsiniz. İleriki yazılarda bu konuları tartışabiliriz.
Konu Resmi İçin Teşekkür (Thanks For The Image): Gerd Altmann on Pixabay